27 Kasım 2009 Cuma

G i D i O

G i D i O

tirşe kapılar araladım
karanlığın ortasında
yalnızlaşmış bir kız uzak odalarında
tek memesi elinde çaresiz
emzirecek oğullar kızlar getirsene
yatağım soğudu buruştu içim
türküleri söylüyor

hızla geçtim kapıları
hüzün olmadık zamanda boğabilir insanı

becerisi elinde kalmış eski oyuncunun
peruktu saçı alnı tragedya artığı bir sahnede
ne söylese anlamsız oysa
Diyojen Karacasu’da değil miydi
nükleer gece olduğunda fıçıda

tiyatrolar kapandı be aptal
yalnızlık işte böyle zamanda bırakmaz insanı

tükürdüm denize belki bir arsız balık değer
soyunun son temsilcisi
genetiği değiştirildiğindendir yaşadığı
dedesini bizim bahçede vurdumdu geçen yaz
kallavi bir hamam böceğigillerden adı dilimi tırmalamasa
“öldürmek istemezdim - bıçak elimde”
bakmasaydım ekseni değiştirilmiş aya

yürüsene çayıra bir türkü söyle ya da
zaman sürtünecek az sonra yakalarına


her cezaya razıyım usta anlamadım ne kondu
sen hangi mahkemedendin yargısı yamuk
matematik bilemeyenler içindir tirşe kapılar
koridorlar karanlık mum yakın
nükleer bataryalar vurdu santralı
mum yakın mum yakın mum yakın

olmadık zamanda kopar kıyamet
besleyenlerini sever zebaniler en çok

Bedri Karayağmurlar 2009

25 Kasım 2009 Çarşamba

Geleceğin ustaları

Geleceğin ustaları

kara kıllı kolları
yıkık kilisenin duvarından sarkan
bir ermişin gözlerini oydum daha dün

çırağım acemiyim
bir başıma tozlu ıssız işliklerde ısıtıyorum
kömür köz ömrümün
örsünde yüreğimi bütün gün



adem amcam
hüzünlü göçmen bir Rum’du belki
bütün resimleri ve aşkları sürgün
bir mübadilin tahta işlemeli sakız dolaplarında

akrepler taş altlarında
dikmiş kuyruklarını kertenkeleler
elimde yavşan kökünden acı su çeken kalem
çizdiği de suretim
genç, zıpır
her yerde ve dağlarda
gökçe eller diye yanık demir türkülerle dilimde acı tütün




az karanlıkta kalacaksınız
sonrası sonsuz aydınlık
güneşi yakacağım ruhumun ocağında
yeniden dövüp
su vermeye vicdanınızın ince tellerine
içi geçmiş bestelerinizin paslı kulakları çınlasın
ağaran günlerdir saçlarınızda ölüm

Bedri Karayağmurlar 2005

23 Kasım 2009 Pazartesi

belleğini yitirmiş bir ülkenin kentlerinden

belleğini yitirmiş bir ülkenin kentlerinden



yarım uykulardan sersem
düşlerimi yoramam.
sabahlar hep sisli puslu,
aydınlatmıyor kör kentlerin
ihanete yatmış kuytularını
sidik kokuyor sokaklar

son model bir hayasızlık
dökerek pisliklerini
ellerini siliyor durmadan
tutup kolundan kalabalık caddelere
izbelere, ışıklara ve tacize
tecavüze fırlattığı çocukların
kağıt mendillerine





hangi yazı okunmaz
hangi resim bakılmaz
nasıl anlatır susturulmuş
yasal namussuzlukların hesabını
habersizlere sormaktır teamül.

ve tekmil tinerciler taşır
bütün cinayetlerin ve zinaların
baş döndüren günahını
oluklu mukavvalara bastırılmış
üşümenin ve terlemenin her gecelik,
koyun koyuna yalnızlığında.
kara sivri burunlu bir ayakkabının burnunda
gelir sabahlar
kalkın lan sabah oldu

lağımlar gürleyerek akar
kontaklar çevrilir uğuldar kent
yiter yansımalar kirli sularda
yarım uykulardan sersem

ZAMAN

ZAMAN



I
duru bir su kadar mavi
yüreğindeki çiçek kadar turuncu olsam
renkli yağmurlar yağardım
uzak kentlerinin taş evlerine
elim sesinle daha uz aklım duysun
uzak bulutlara takılmış
coşkun bir dalga her zaman
ah zaman azgın orospu
gülüp gülüp geçiyorsun

II
taş konaklardan
kuru topraklardan geçtim dün
Sevgi usul ve sıcak ve dişi bir nehirdi yanımda
Göğsüm göklerde kollarım gerili kendi haçımda
Dayrül Mor Bedesten-i Cami
zeytin yeşil üzüm kara buğday sarı
yürür kuyruğu keskin kıllı bir akrep
tarihin bütün derslerini yazan yırtık sayfaların arasında


III
takla atan uysal bir güvercinin kanadında
Kürtçe bir ağıt yayılır Mezopotamya denizine
Artuklu mezarlarının taş işlemelerinde eskir sürmeler
nazarım değer baksam tütsüler
yitik gelinlerin duvaklarını sürükler arap atlar
arap kızların büyür gözleri demir kapılarda
abralardan konaklara uzar asmalar
kara küçülse mavi büyüse hüzün türküm
yağsa yağmur aksa yağmur gülse yağmur
kardeş bak yüzüme sazının teli değil mi ömrüm

IV
ceylanlar geçer yanımdan
korkular Şahmaran öykülerinden taşar sokaklara
işlemeli taş duvarlar arasında yanar güneş
ellerim süryani maharetinde bekler ince kirpiklerini
telkari akşamlarda sınarım kendimi
sevmektir sevabım günahım sen
hangi bağı öpsem kekre bir şarap gizli mahzenlerinde
bedestenden geçer hamam yollarında boyalı oğlanlar
kızlar nerde kızlar nerde
kapatılmış evlerine namusun yeşil kapılarında
süngüsü hadım hançerlerin utanmazlığında

V
şaşkın bakıyorum uzakta hurma tadında Şam
acının yüzü yanık dokunsam ağlar akşam
sandalyesinde zamanın deliğinden doğuya bakan
bir kardinalin dinginliğinde anlıyorum çaresizliği


VI
kimsesiz suya düşmesidir gölgenin tanık
ustasını yitirmiş gelecek.
korku namus öfke tuzak kan tutsak
ezerim ruhumu kanatıp bütün taşları işleyerek
çöl elimin artığı ayak ucumda duruyor kişneyerek
çatlayan atların kemiklerine karışmış gelecek
göreceksiniz aptal bedeviyi gece gölgesi boğacak çadırında

Bedri Karayağmurlar İzmir 2009

sana sarılırım

sana sarılırım


bir düdük sesi
beş sesli bir intikam
sığlığın ve acımasızlığın
sert sıkı botları altında gelecek
koparılan çiçekler yiten umutlar
yıkılan değerler uzak bir duvarın kalıntılarında
dümdüz bir dünyaya sarılır yeşil kuşaklar
ben sana uysal ve esmer


köylere iner kurt kuyruğu karanlık
tütmeyen bacaları ısırır aç baykuşlar
kurumuş tarlaları sarar sarı dikenler
meyveler dalında çürür
doğmaz artık çocuklar
uzun bir göç kurulur
dağ ova deniz
yaylalar düşe döner kentlerin izbelerinde
ben sana sarılırım


aşksız ve ıssız pencerelere düşer kentler
güvercin akşamlara sokulur yılanlar
sular camilere akar
tertemiz cenazeler kalkar ikindilere
gizlenir günahlar
sıkı sarılmış çarşaflara
dönerim sırtımı kirletilmiş sokaklara
sıkıca sarılırım sana